“ Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum...” cümlesiyle
başlayan bana Orhan Pamuk’u sevdiren kitap. Aylarca etkisinden kurtulamamıştım.
Kitabı bitirdiğimde kapağı kapatıp bir sigara yakıp bana “Adam sevmiş be ...”
dedirten kitap. Hala daha beynimde o kadar adeta yaşamışı kadar net sahneler
var. Füsun’ un kırmızı elbisesiyle otelde yemek salonuna inmesi, Kemalle
Sibel’in Hilton’daki nişanı, Şanzelize Butik benim için o kadar net
görüntülerdiki. Bu kitap ne olursa olsun benim için çok farklı bir yerde
olacak.
Kitabın olay örgüsü şöyle:
Tekstil zengini Basmacı ailesinin iyi okumuş 30 yaşındaki oğulları
Kemal'in Sibel ile nişanlanmaya doğru giden bir ilişkisi vardır. Sibel'e çanta
almak için gittiği dükkânda yıllardır görmediği 18 yaşındaki uzak akrabası
Füsun ile karşılaşır. Füsun'dan etkilenen Kemal, zamanla Füsun ile buluşmaya ve
birlikte olmaya başlar. Füsun tezgahtarlık yapmanın dışında üniversite sınavlarına
hazırlanmakta ve Kemal ile birlikte matematik çalışmaktadır.
Günler süren buluşmaları Kemal'in Sibel ile nişanlanmasından sonra
kesilir. Kemal, Füsun'u Merhamet Apartmanındaki aynı dairede aynı saatte
sürekli beklemektedir; fakat Füsun, buluşmaya gelmemektedir. Füsun'a ulaşamayan
Kemal mutsuz günler geçirmeye başlar. Sibel'den ayrılır ve Füsun ile seviştiği
dairede Füsun'un eşyaları ile birlikte zaman geçirir.
Kemal'in babasının ölmesiyle Füsun'dan Kemal'e taşındıkları evin adresini
içeren bir not gelir. Kemal, verilen adrese gittiğinde Füsun'un evlendiğini
öğrenir. Füsun'un beş ay önce evlendiği kocası Feridun, Füsun'a çocukluğundan
beri âşık, şişman ve sevimli, işsiz bir genç sinemacıdır. İlerleyen
zamanlarda Kemal, Füsunlara gidip gelmeye başlar ve Füsun'un kendisine
ulaşmasının asıl nedeninin kocasının çekeceği Yeşilçam filmi nedeniyle
duydukları sermaye ihtiyacı olduğunu anlar. Kemal, Füsun ile olan ilişki
kopmasın diye Füsun'un başrolünde oynayacağı, Feridun'un çekeceği filmin finansörü olmaya karar verir.
Füsun, Kemal ve Füsun'un kocası Feridun, akşamları beraber yazlık sinemalara
gidip film izlemektedirler. Füsun, Kemal'i eve davet etmesine rağmen, ona yakın
davranmamaktadır. Nadiren anlık yakınlaşmalar olsa da ortak geçmişlerine dair
bir işaret vermemesi Kemal'i ondan uzaklaştırmamaktadır. Füsun'un annesi Nesibe
Hanım'ın, Füsun'un evliliğinin namusu kurtarmak için yapılmış geçici bir ilişki
olduğunu anlatması ve er geç Füsun'la birlikte olacaklarını ama sabırla
beklemesi gerektiğini öğütlemesi Kemal'e şevk vermektedir.
Kemal zamanla Füsun'u bir gün kaybedeceği korkusuyla ona ait nesneleri gizlice alarak
biriktirmekte ve suçunu örtmek için her hırsızlık ertesinde eve değerli
hediyeler getirmektedir.
Kemal, Füsun'un başrolünde oynayacağı film için Limon Filmcilik'i kurar.
Fakat ne Kemal ne Feridun Füsun'un filmde oynamasını isterler. Onun yerine daha
sonraları Feridun'un gönül verip yaşamaya başlayacağı Papatya'yı seçerler. Film
başarı getirir, fakat Füsun ile Feridun'un evliliği kopmuştur ve Kemal de bu
sonuçtan memnundur.
Füsun'un babasının
ölmesiyle Kemal ve Füsun birlikte olmaya doğru adım atarlar fakat Füsun,
kendisinin Kemal'in ailesine, arkadaşlarına Kemal tarafından takdim edilirse ve
söz, nişan, nikâh, düğün törenlerini yapılırsa evleneceğini söyler. Önce sözlenirler
sonra Füsun, Kemal ve Füsun'un annesi Paris'e gitmek için
arabayla yola koyulurlar. Babaeski'de
Edirne yoluna bakan bir
otelde dinlendikleri gecenin sabahında Füsun'un kullandığı ve Kemal'in de
bulunduğu araç kaza yapar. Füsun ölür, Kemal ise ağır yaralanır. Kemal
iyileştikten sonra, yıllar boyunca topladığı eşyayı sergileyeceği bir müze
açmaya karar verir. Fusünların Çukurcuma'daki evini müze haline getiren Kemal,
müzenin kataloğunu roman biçiminde yazılması için yazar Orhan Pamuk'a teklif
götürür ve Pamuk kitabı yazmayı kabul eder. Başından itibaren birinci tekil
kişi anlatımıyla ilerleyen kitabın son sayfalarında, Kemal sözü kitabın
kahramanı olan yazar Orhan Pamuk'a bırakır. Pamuk, Kemal'in ölümünü de
anlatarak kitabı sona erdirir.
VOGUE TÜRKİYE EKİM 2010
SAYISI
Fotoğrafçı Sophie
Delaporte Vogue Türkiye’nin Ekim sayısında Masumiyet Müzesi’ni yorumlamıştı. Kesinlikle en sevdiğim Vogue
sayılarındandı.
KİTABIN MÜZESİ
4 yıl aradan sonra
sonunda müze açıldı ve bende hemen gittim. Fakat benim için tam olarak bir
hayal kırıklığıydı. Kitap dışında Orhan Pamuk’un herhangi bir söyleşi vs.
dinlemediğim için tamamen kurgu olan kitabın gerçek olduğuna inanmışım ben. Ama
ben bir kitabın kurgu ya da gerçek olduğunu anlayabilmek için kitabın dışına
çıkmaya şiddetle karşı çıkıyorum. Müzedeki görevlide bana gerçek olduğunu
savundu. Kendimi resmen aldatılmış hissettim müzede. Müzede kitabın her
bölümünü temsil eden bir vitrin yer alıyor. Bu vitrinin içinde bölümde yer alan
simgesel eşyalar yer alıyor.
Fakat bu vitrinlerin bir kısmı tamamlanmamış. Buna
rağmen müze açılmış. Yani bir romanın müzesini yapmak bence filmini çekmek
kadar hassas. Bu anlamdada müzeden istediğimi alamadım. Füsun’un inci küpeleri,
kıyafetleri, saç tokaları beklediğimden çok farklıydı. Yine benden kitabın kapağını fotoğraflamam istense
sanırım bir izmarit yığını fotoğraflardım. Fakat müzede izmarit yığını yerine
izmaritlerin çekiminden oluşan bir video görmekte yine beni hayal kırıklığına
uğrattı. Ayrıca Füsun’un kitapta geçen fotoğraflarından hiçbirisi yok. Sadece
gazetede güzellik yarışmasına katılan kızların bir fotoğrafında Füsun yer
alıyor, fakat bu fotoğraf bile o kadar özensiz seçilmişki, o dönemde sarışın
olan Füsun, fotoğrafta esmer. Tüm bunlar birleşince müze benim için tam olarak
hayal kırıklığıydı, “hayatımın en mutsuz anıymış, bilmiyordum…” diyerek bu müze
maceramı noktalıyorum :)