18 Mayıs 2012 Cuma

Masumiyet Müzesi



“ Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum...” cümlesiyle başlayan bana Orhan Pamuk’u sevdiren kitap. Aylarca etkisinden kurtulamamıştım. Kitabı bitirdiğimde kapağı kapatıp bir sigara yakıp bana “Adam sevmiş be ...” dedirten kitap. Hala daha beynimde o kadar adeta yaşamışı kadar net sahneler var. Füsun’ un kırmızı elbisesiyle otelde yemek salonuna inmesi, Kemalle Sibel’in Hilton’daki nişanı, Şanzelize Butik benim için o kadar net görüntülerdiki. Bu kitap ne olursa olsun benim için çok farklı bir yerde olacak.

Kitabın olay örgüsü şöyle:
Tekstil zengini Basmacı ailesinin iyi okumuş 30 yaşındaki oğulları Kemal'in Sibel ile nişanlanmaya doğru giden bir ilişkisi vardır. Sibel'e çanta almak için gittiği dükkânda yıllardır görmediği 18 yaşındaki uzak akrabası Füsun ile karşılaşır. Füsun'dan etkilenen Kemal, zamanla Füsun ile buluşmaya ve birlikte olmaya başlar. Füsun tezgahtarlık yapmanın dışında üniversite sınavlarına hazırlanmakta ve Kemal ile birlikte matematik çalışmaktadır.
Günler süren buluşmaları Kemal'in Sibel ile nişanlanmasından sonra kesilir. Kemal, Füsun'u Merhamet Apartmanındaki aynı dairede aynı saatte sürekli beklemektedir; fakat Füsun, buluşmaya gelmemektedir. Füsun'a ulaşamayan Kemal mutsuz günler geçirmeye başlar. Sibel'den ayrılır ve Füsun ile seviştiği dairede Füsun'un eşyaları ile birlikte zaman geçirir.
Kemal'in babasının ölmesiyle Füsun'dan Kemal'e taşındıkları evin adresini içeren bir not gelir. Kemal, verilen adrese gittiğinde Füsun'un evlendiğini öğrenir. Füsun'un beş ay önce evlendiği kocası Feridun, Füsun'a çocukluğundan beri âşık, şişman ve sevimli, işsiz bir genç sinemacıdır. İlerleyen zamanlarda Kemal, Füsunlara gidip gelmeye başlar ve Füsun'un kendisine ulaşmasının asıl nedeninin kocasının çekeceği Yeşilçam filmi nedeniyle duydukları sermaye ihtiyacı olduğunu anlar. Kemal, Füsun ile olan ilişki kopmasın diye Füsun'un başrolünde oynayacağı, Feridun'un çekeceği filmin finansörü olmaya karar verir. Füsun, Kemal ve Füsun'un kocası Feridun, akşamları beraber yazlık sinemalara gidip film izlemektedirler. Füsun, Kemal'i eve davet etmesine rağmen, ona yakın davranmamaktadır. Nadiren anlık yakınlaşmalar olsa da ortak geçmişlerine dair bir işaret vermemesi Kemal'i ondan uzaklaştırmamaktadır. Füsun'un annesi Nesibe Hanım'ın, Füsun'un evliliğinin namusu kurtarmak için yapılmış geçici bir ilişki olduğunu anlatması ve er geç Füsun'la birlikte olacaklarını ama sabırla beklemesi gerektiğini öğütlemesi Kemal'e şevk vermektedir.
Kemal zamanla Füsun'u bir gün kaybedeceği korkusuyla ona ait nesneleri gizlice alarak biriktirmekte ve suçunu örtmek için her hırsızlık ertesinde eve değerli hediyeler getirmektedir.
Kemal, Füsun'un başrolünde oynayacağı film için Limon Filmcilik'i kurar. Fakat ne Kemal ne Feridun Füsun'un filmde oynamasını isterler. Onun yerine daha sonraları Feridun'un gönül verip yaşamaya başlayacağı Papatya'yı seçerler. Film başarı getirir, fakat Füsun ile Feridun'un evliliği kopmuştur ve Kemal de bu sonuçtan memnundur.
Füsun'un babasının ölmesiyle Kemal ve Füsun birlikte olmaya doğru adım atarlar fakat Füsun, kendisinin Kemal'in ailesine, arkadaşlarına Kemal tarafından takdim edilirse ve söz, nişan, nikâh, düğün törenlerini yapılırsa evleneceğini söyler. Önce sözlenirler sonra Füsun, Kemal ve Füsun'un annesi Paris'e gitmek için arabayla yola koyulurlar. Babaeski'de Edirne yoluna bakan bir otelde dinlendikleri gecenin sabahında Füsun'un kullandığı ve Kemal'in de bulunduğu araç kaza yapar. Füsun ölür, Kemal ise ağır yaralanır. Kemal iyileştikten sonra, yıllar boyunca topladığı eşyayı sergileyeceği bir müze açmaya karar verir. Fusünların Çukurcuma'daki evini müze haline getiren Kemal, müzenin kataloğunu roman biçiminde yazılması için yazar Orhan Pamuk'a teklif götürür ve Pamuk kitabı yazmayı kabul eder. Başından itibaren birinci tekil kişi anlatımıyla ilerleyen kitabın son sayfalarında, Kemal sözü kitabın kahramanı olan yazar Orhan Pamuk'a bırakır. Pamuk, Kemal'in ölümünü de anlatarak kitabı sona erdirir.


                                              VOGUE TÜRKİYE EKİM 2010 SAYISI

                                    





Fotoğrafçı Sophie Delaporte Vogue Türkiye’nin Ekim sayısında Masumiyet Müzesi’ni yorumlamıştı.  Kesinlikle en sevdiğim Vogue sayılarındandı.









KİTABIN MÜZESİ


4 yıl aradan sonra sonunda müze açıldı ve bende hemen gittim. Fakat benim için tam olarak bir hayal kırıklığıydı. Kitap dışında Orhan Pamuk’un herhangi bir söyleşi vs. dinlemediğim için tamamen kurgu olan kitabın gerçek olduğuna inanmışım ben. Ama ben bir kitabın kurgu ya da gerçek olduğunu anlayabilmek için kitabın dışına çıkmaya şiddetle karşı çıkıyorum. Müzedeki görevlide bana gerçek olduğunu savundu. Kendimi resmen aldatılmış hissettim müzede. Müzede kitabın her bölümünü temsil eden bir vitrin yer alıyor. Bu vitrinin içinde bölümde yer alan simgesel eşyalar yer alıyor. 




Fakat bu vitrinlerin bir kısmı tamamlanmamış. Buna rağmen müze açılmış. Yani bir romanın müzesini yapmak bence filmini çekmek kadar hassas. Bu anlamdada müzeden istediğimi alamadım. Füsun’un inci küpeleri, kıyafetleri, saç tokaları beklediğimden çok farklıydı. Yine benden  kitabın kapağını fotoğraflamam istense sanırım bir izmarit yığını fotoğraflardım. Fakat müzede izmarit yığını yerine izmaritlerin çekiminden oluşan bir video görmekte yine beni hayal kırıklığına uğrattı. Ayrıca Füsun’un kitapta geçen fotoğraflarından hiçbirisi yok. Sadece gazetede güzellik yarışmasına katılan kızların bir fotoğrafında Füsun yer alıyor, fakat bu fotoğraf bile o kadar özensiz seçilmişki, o dönemde sarışın olan Füsun, fotoğrafta esmer. Tüm bunlar birleşince müze benim için tam olarak hayal kırıklığıydı, “hayatımın en mutsuz anıymış, bilmiyordum…” diyerek bu müze maceramı noktalıyorum :)

PTT Müzesi

Uzun zamandır merak ettiğim PTT Müzesi'ne yaklaşık 3 hafta önce arkadaşım Tamay'ın müzeler ve müzecilik dersi ödevi sebebiyle gittik. 6 Mayıs 2000 tarihinde hizmete açılan PTT Müzesi, giriş ve zemin katla birlikte 3 kattan oluşuyor. Müzeye giriş ücretsiz. Sirkeci Büyük Postane yanında bulunan müze haftaiçi hergün 08.30- 12.30 ve 13.30-17.30 arasında açık. Fotoğraf ve video çekmek yasak. Kütüphane, cafe, restaurant ve müze mağazası bulunmamakta.  


Müzeye ana kapıdan girince danışma ve mankenler üzerinde modern postahane personeli kıyafetleri görülmekte.








Müze hakkında bilgi verici bir yazı gelenleri karşılamakta. Giriş katında ilk girilen salonda posta kutuları, soğukçeşme kaleburnundaki ilk telgraf merkezlerinin kapı levhası (1855), beyoğlu ptt binası giriş camı (1875), osmanlı tuğraları (1884), büyük bir tartı, büyük postane yanındaki halk yazı masası, posta güvercini heykeli ve resmi, haberleşme çeşitlerini anlatan Halil Say’ın resmettiği (ateşle, elden ele, posta güvercini ile ve köpek ile haberleşme çeşitleri) yağlıboya tablolar yeralmaktadır . Bunun yanında ilk posta tatarlarına ait fotoğraflar ve Ara Güler tarafından çekilen beyoğlu ptt binasının bir fotoğrafı yeralır.




1.     kata çıkarken merdivenlerde mankenler üzerinde postahane personeli kıyafetleri görülmekte.

1. KAT 
Bu katta Manastırlı Hamdi Bey'in Odası ve pul bölümü bulunmaktadır. 1910-1920 yılları arasında
çizilmiş fakat basılmamış hat sanatıyla oluşturulmuş pul eskizleri ve pul teşhir panolarında pul
koleksiyonları sergilenmektedir.
1863 tuğralı ilk pullar bu katta yer almaktadır.


                                          







Telgrafçı Manastırlı Hamdi Bey (Ahmet Hamdi Martonaltı), İstanbul’un İngiliz birlikleri tarafından işgal edildiği 16 Mart 1920 günü işgal haberini ve gelişmeleri milli mücadelenin lideri Mustafa Kemal’e ileterek tarih sahnesine çıkmış telgraf memuru.
İşgalden sonra İstanbul'dan kaçıp Kurtuluş Savaşı boyunca telgrafçı olarak cephede görev yapmıştır. Savaştan sonra İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmiş; 1927’de Mustafa Kemal, Millet Meclisi kürsüsünde okuduğu Nutuk’ta onun kahramanlığına yer vererek kendisini onurlandırmıştır.


2. KAT
                Posta bölümü; 
                Postada kullanılan damga ve mühürler
                Osmanlı döneminde kullanılan posta çantaları
                Posta tatarlarının kullandıkları silahlar  ve bu tatarların bibloları sergilenmektedir.
                Otomatik damga makineleri
                Posta tatarları için dağıtım güzergahı haritaları.




Telgraf,Telefon ve Santral Bölümü; 
Müzenin Telgraf ve Telefon bölümünde; ilk defa 9 Eylül 1855’te Edirne-Şumnu arasında çekilen ilk telgraf hattı, 1881`de Soğukçeşme ile Yeni Cami postane binası arasındaki ilk telefon tesisatından bu yana kullanılan mostar, Hük telgraf cihazları, elektro-mekanik ve elektronik telem primor cihazları, çeşitli telefonlar, manuel ve otomatik telefon santralleri ile PTT fabrikalarında yapılmış telefonlar sergilenmektedir.



SUNUM TEKNİKLERİ
Müzedeki eserlerin bazıları vitrinde cam içinde, bir kısmı ise mekanın orjinalliğini bozmadan doğal görünümünde bantla çevrili olarak sergilenmekte. Aydınlatma genel olarak pencere ışığı, doğal ışık ile aydınlanmakta. Eserlere dokunulması yasak.
Eserlerin etiketlerinde kısaca tanımlamaları ve tarih vardı, fakat herhangi bir açıklayıcı bilgi yok. Çok büyük beklenti içinde olmamakla birlikte gidip görmekte fayda var.